Bir karikatür gördüm…
Üstte bir el, altta bir kuş.
El, avuç avuç yem serpiyor; kuş da aç gözlerle gagasını uzatıyor.
Altında tek bir cümle yazıyor:
“Anlayana…”O anda düşündüm:
Bizim memlekette bu karikatürün içine sığacak ne çok insan var!
Küçük küçük yemlenmeyi alışkanlık hâline getirenler…
Bir tabak yemek, bir davet, bir hediye, bir plaket…
Hepsi oltadaki yem aslında.Kimisi gazeteci kimliğiyle, kimisi siyasetçi, kimisi kanaat önderi kisvesiyle…
Ama hepsinin ortak noktası şu:
Yemin güzeline kanmak! Eskiden bir söz vardı:“Gazeteci, halkın gözü kulağıdır.”Şimdi o göz bazı sofralarda doymuş, o kulak bazı masalarda sağır olmuş.
Birileri kalemiyle değil, çatalıyla geçiniyor!
Yazı değil, menü siparişi veriyor.
Ve her lokmada biraz daha karakterini yutuyor.Atatürk, bir asır önce basına dair şu sözü söylemişti:“Basın, halkın müşterek sesidir.”Ne derin bir anlam, ne büyük bir vizyon…
Ama ne yazık ki günümüzdekiler bu sözü tersinden okuyor.
Artık “Basın, halkın değil, cebin sesidir.”
Kimin menfaati yüksekse, onun sesi çıkıyor.
Kimin sofrası zenginse, onun haberi süsleniyor.
Kalem artık doğruların değil, faturaların kalemi oldu! Oysa asıl mesele basit:
Oltanın ucunda onur var!
Ona dokunan, bir daha eski hâline dönemez.
Bir kere “yem”i tadan, özgürlüğünü kaybeder.
Çünkü yemlenen, hep yeni bir yem bekler! Bugün herkesin cebinde bir “yem” var artık…
Kimi birkaç takipçi uğruna susuyor, kimi bir makam uğruna eğiliyor.
Ama şu unutulmasın:Yemleyen kazanıyor, yiyen kaybediyor!Ve sonunda o küçük yemlerin büyük bedeli, onurla ödeniyor…Sağlıklı kalın...
 Üstte bir el, altta bir kuş.
El, avuç avuç yem serpiyor; kuş da aç gözlerle gagasını uzatıyor.
Altında tek bir cümle yazıyor:
“Anlayana…”O anda düşündüm:
Bizim memlekette bu karikatürün içine sığacak ne çok insan var!
Küçük küçük yemlenmeyi alışkanlık hâline getirenler…
Bir tabak yemek, bir davet, bir hediye, bir plaket…
Hepsi oltadaki yem aslında.Kimisi gazeteci kimliğiyle, kimisi siyasetçi, kimisi kanaat önderi kisvesiyle…
Ama hepsinin ortak noktası şu:
Yemin güzeline kanmak! Eskiden bir söz vardı:“Gazeteci, halkın gözü kulağıdır.”Şimdi o göz bazı sofralarda doymuş, o kulak bazı masalarda sağır olmuş.
Birileri kalemiyle değil, çatalıyla geçiniyor!
Yazı değil, menü siparişi veriyor.
Ve her lokmada biraz daha karakterini yutuyor.Atatürk, bir asır önce basına dair şu sözü söylemişti:“Basın, halkın müşterek sesidir.”Ne derin bir anlam, ne büyük bir vizyon…
Ama ne yazık ki günümüzdekiler bu sözü tersinden okuyor.
Artık “Basın, halkın değil, cebin sesidir.”
Kimin menfaati yüksekse, onun sesi çıkıyor.
Kimin sofrası zenginse, onun haberi süsleniyor.
Kalem artık doğruların değil, faturaların kalemi oldu! Oysa asıl mesele basit:
Oltanın ucunda onur var!
Ona dokunan, bir daha eski hâline dönemez.
Bir kere “yem”i tadan, özgürlüğünü kaybeder.
Çünkü yemlenen, hep yeni bir yem bekler! Bugün herkesin cebinde bir “yem” var artık…
Kimi birkaç takipçi uğruna susuyor, kimi bir makam uğruna eğiliyor.
Ama şu unutulmasın:Yemleyen kazanıyor, yiyen kaybediyor!Ve sonunda o küçük yemlerin büyük bedeli, onurla ödeniyor…Sağlıklı kalın...





