2025-2026 eğitim ve öğretim yılının ilk zili uyum haftası için çaldı. 8 Eylül'de ise milyonlarca öğrenci ders başı yapacak. Ancak bu coşkulu başlangıcın gölgesinde, öğrenme güçlüğü çeken ve sıklıkla "tembel" veya "isteksiz" diye yanlış etiketlenen birçok çocuk, fark edilmeden sessizce mücadele ediyor.
Aslında bu çocukların zeka düzeyleri genellikle normal, hatta çoğu zaman ortalamanın üzerindedir. Yaşadıkları zorluklar, zihinsel kapasitelerinden değil, beyinlerinin bilgiyi işleme ve öğrenme biçimindeki nörolojik farklılıklardan kaynaklanabiliyor.
Disleksi gibi nörogelişimsel bozukluklar fark edilmediğinde, çocuklar sınıf içinde yüksek sesle okumaktan kaçınma, basit kelimeleri yazmada zorluk, harfleri karıştırma (b-d, p-q) ve kafiyeli kelimeleri öğrenmede güçlük gibi belirtiler gösterebiliyor.
Erken tanı ve doğru bir yöntem ile desteklenince bu kişiler aslında farklılıklarını bir potansiyele dönüştürebiliyor. Nitekim dünyaca ünlü fizikçi Albert Einstein, sinema tarihine yön veren yönetmen Steven Spielberg, Walt Disney'in kurucusu Walt Disney, ünlü oyuncu Whoopi Goldberg ve dünyanın en başarılı girişimcilerinden Richard Branson gibi birçok kişi de öğrenme güçlüğü yaşıyordu.
Çocuklardaki Öğrenme Güçlüğü Tembellikle Karıştırılıyor
Okullarda bu zorlukların her zaman doğru şekilde tespit edilemediğine dikkat çeken Auto Train Brain Ceo’su Dr. Günet Eroğlu, “Çocuklarımız, aslında var olmayan bir tembellik veya dikkatsizlikle suçlanıyor. Bu da onların özgüvenini zedeliyor ve potansiyellerini göstermelerinin önüne geçiyor. Oysa bu çocuklar tembel değil, sadece farklı öğreniyor. Onlara özel yeteneklerine göre uyarlanmış, kişiselleştirilmiş eğitim yöntemleriyle ulaşabilir, okulda ve hayatta başarıya giden yolu hep birlikte açabiliriz.
Bu noktada gelişen teknoloji hem öğrenme güçlüklerinin erken teşhisinde hem de kişiye özel eğitim çözümleri sunmada önemli bir rol oynuyor. Nörogeribildirim (Neurofeedback) gibi yenilikçi yöntemlerle, beynin öğrenmeyle ilgili bölgelerinin işlevselliğini artırmak ve yeni bağlantılar kurmasını desteklemek mümkün olabiliyor. Bu sistemler, çocukların bilişsel profillerini analiz ederek, onlara özel eğitim programları oluşturabiliyor. Böylece, sorunun kökenine inilerek bir iyileşme sağlanabiliyor” dedi.
Teknolojinin Gelişimi ile Öğrenme Güçlüğü Artık Daha Erken Teşhis Edilebiliyor
Erken teşhis ve doğru müdahale ile birlikte çocukların akademik başarısının ve özgüveninin önemli ölçüde artabileceğini belirten Eroğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Basit bir kelimeyi yazmakta inatçı bir zorluk çeken, okumaktan sürekli kaçınan veya matematikte ani bir başarısızlık gösteren bir çocuğu yargılamadan önce onun ardındaki gizli engeli anlamaya çalışmalıyız. Önceden bu durumları tespit etmek ve anlamak eğitimciler ve aileler için oldukça zordu. Ancak günümüzde nörobilim ve teknolojideki ilerlemeler sayesinde artık çok daha etkili yöntemlere ulaşabiliyoruz.
Öyle ki nörogeribildirim ile çocukların beyin dalgalarını gerçek zamanlı olarak izleyebilme ve konsantrasyon becerilerini geliştirebilme imkânına sahip olabiliyoruz. Böylece çocukların zorlandıkları alanlar tespit edilerek, bu bölgeleri güçlendirmeye yönelik etkileşimli ve eğlenceli egzersizlerle desteklenebiliyorlar. Bu yöntem özellikle dikkat eksikliği, disleksi ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) olan çocukların tedavisinde önemli katkılar sağlıyor.”