Gazetecilik bir kimlik değil, bir karakter meselesidir.
Bugün ortalık “gazeteciyim” diyenlerle dolu ama kimsenin elinde kalem yok, sadece hesap var.
Takipçi hesabı, reklam hesabı, çıkar hesabı...
İşte biz buna “sözde gazetecilik” diyoruz. Sözde gazeteciler, halkın değil, patronun sesidir.
Gerçeklerin değil, gündemin arkasından koşarlar.
Birileri ne derse onu yazar, ne isterse onu paylaşırlar.
Kelimeleri eğip bükmeyi, susmayı, görmezden gelmeyi marifet sayarlar.
Oysa gazeteci, halkın gözü, kulağı ve vicdanıdır.
Gerçeği gizleyen, gerçeğe ihanet eder. Sözde gazetecilik; mikrofonu tutup doğruyu söylememek,
kalemi eline alıp adaleti savunmamaktır.
Halkın vergisiyle yaşayan kurumların yanlışını örtmek,
güçlünün önünde eğilip bükülmektir.
Oysa gazetecinin görevi alkış toplamak değil, gerçeği anlatmaktır.
Her yazının bir bedeli vardır. Kimi o bedeli parayla öder, kimi susturularak...
Ama asıl bedel, suskun kalmaktır. Gelelim özde gazeteciliğe...
Özde gazetecilik, namusla yapılan iştir.
Korkmadan, kimseden icazet almadan yazmaktır.
Bir haberin peşinde koşarken tehdit edilmek, yalnız bırakılmak, yargılanmak bile göze alınır — çünkü özde gazeteci bilir ki, doğruların da bir zamanı vardır.
O zaman geldiğinde, susan değil konuşan kazanır. Özde gazeteci, halkın çıkarını kendi çıkarının önüne koyar.
Bir menfaat uğruna eğilmez, bir rüzgârla savrulmaz.
Onun tek dayanağı kalemidir, tek gücü vicdanıdır.
Bir gün manşet olur, ertesi gün mahkeme salonunda hesap verir ama yine de yazmaktan vazgeçmez.
Çünkü bilir; bir toplumun susturulmuş basını, körleşmiş vicdanıdır. Bugün hâlâ gerçek gazeteciler var.
Sözde değil, özde gazetecilik yapanlar…
Onlar her satırıyla topluma ayna tutan, doğruyu söylemekten korkmayan insanlardır.
Belki alkışlanmazlar, ödül almazlar, ama tarihin sayfalarında hep haklı kalırlar. Unutmayın:
Gazeteciysen boyun eğmeyeceksin.
Boyun eğeceksen, gazeteciyim demeyeceksin.
Çünkü bu meslek sadece kalemle değil, omurgayla yapılır… Sağlıklı kalın…
Bugün ortalık “gazeteciyim” diyenlerle dolu ama kimsenin elinde kalem yok, sadece hesap var.
Takipçi hesabı, reklam hesabı, çıkar hesabı...
İşte biz buna “sözde gazetecilik” diyoruz. Sözde gazeteciler, halkın değil, patronun sesidir.
Gerçeklerin değil, gündemin arkasından koşarlar.
Birileri ne derse onu yazar, ne isterse onu paylaşırlar.
Kelimeleri eğip bükmeyi, susmayı, görmezden gelmeyi marifet sayarlar.
Oysa gazeteci, halkın gözü, kulağı ve vicdanıdır.
Gerçeği gizleyen, gerçeğe ihanet eder. Sözde gazetecilik; mikrofonu tutup doğruyu söylememek,
kalemi eline alıp adaleti savunmamaktır.
Halkın vergisiyle yaşayan kurumların yanlışını örtmek,
güçlünün önünde eğilip bükülmektir.
Oysa gazetecinin görevi alkış toplamak değil, gerçeği anlatmaktır.
Her yazının bir bedeli vardır. Kimi o bedeli parayla öder, kimi susturularak...
Ama asıl bedel, suskun kalmaktır. Gelelim özde gazeteciliğe...
Özde gazetecilik, namusla yapılan iştir.
Korkmadan, kimseden icazet almadan yazmaktır.
Bir haberin peşinde koşarken tehdit edilmek, yalnız bırakılmak, yargılanmak bile göze alınır — çünkü özde gazeteci bilir ki, doğruların da bir zamanı vardır.
O zaman geldiğinde, susan değil konuşan kazanır. Özde gazeteci, halkın çıkarını kendi çıkarının önüne koyar.
Bir menfaat uğruna eğilmez, bir rüzgârla savrulmaz.
Onun tek dayanağı kalemidir, tek gücü vicdanıdır.
Bir gün manşet olur, ertesi gün mahkeme salonunda hesap verir ama yine de yazmaktan vazgeçmez.
Çünkü bilir; bir toplumun susturulmuş basını, körleşmiş vicdanıdır. Bugün hâlâ gerçek gazeteciler var.
Sözde değil, özde gazetecilik yapanlar…
Onlar her satırıyla topluma ayna tutan, doğruyu söylemekten korkmayan insanlardır.
Belki alkışlanmazlar, ödül almazlar, ama tarihin sayfalarında hep haklı kalırlar. Unutmayın:
Gazeteciysen boyun eğmeyeceksin.
Boyun eğeceksen, gazeteciyim demeyeceksin.
Çünkü bu meslek sadece kalemle değil, omurgayla yapılır… Sağlıklı kalın…








