Sabahın ilk ışığıyla başlıyor acı…
Mahalleler sessiz, sokaklar durgun. Çocuklar okula giderken çantalarında sadece kitap değil, “bugün ne yiyecek?” sorusu da var. Eğitimin masrafı arttı, okul ücretleri cep yakıyor; öğretmenler fedakâr ama veliler artık çözüm arıyor.Mehmet Usta, 55 yaşında, marangoz:
“Eskiden iş vardı, çivi çakardık, şimdi kader çakıyoruz. Günde iki sipariş gelirse şükür ediyoruz. Ama faturalar hiç eksik olmuyor.”
Kepenkleri kaldırıyor ama yüzündeki çizgiler hayatın yükünü anlatıyor.Ayşe Teyze, 68 yaşında, emekli:
“Zam geldi, ama erzak fiyatları uçtu. Evde üç öğün var ama param yetmiyor. Komşular kapı çalıyor, derdini anlatacak kimse yok.”
Gözlerinde hem yorgunluk hem direnç var; yaşını hissettirmiyor ama hayat ağır.Gençler, 23-30 yaş arası:
Diploması ellerinde, iş bulamayanlar kahvede toplanmış.
“Bizim nesil işsiz, kira çok, kredi var, gelecek belirsiz” diyorlar.
İçlerinde öfke, ama çıkış yolu yok; sessizce cep telefonlarına bakıyorlar, belki de bir umut mesajı bekliyorlar.Kadınlar, ev kadını ve çalışan:
“Bir kilo un bile iki katına çıktı. Çocuk okul masrafı, ev kirası, kredi ödemeleri… Sorunlarımızı anlatacak kimse yok.”
Evde, işte, sokakta… Hayatın yükü omuzlarında.Her kapıyı çalın… Suratıma şamar gibi çarpan gerçek: Herkes dertli, herkes bezmiş.
Siyasetçi kürsüde gülüyor, gazeteci “tarafsızız” diyor, ama halk hâlâ çaresiz.Mikro hikâyeler sokaktan:
Eğitimden zamma, sağlık hizmetinden emeklilik maaşına, işten geçime…
Halkın gündemi tek kelimeyle özetlenebilir: acı, ızdırap, dert.
Ama bu toplum hâlâ dimdik, hâlâ nefes alıyor.Son söz:
Sessizliğin içinde çığlık var.
Kalem tutan bir el bir gün mutlaka o çığlığı duyacak.
7’den 77’ye herkes şikayetçi ama hâlâ yaşamaya devam ediyor; çünkü umudun tek sermaye olduğunu biliyor…Sağlıklı kalın…
Mahalleler sessiz, sokaklar durgun. Çocuklar okula giderken çantalarında sadece kitap değil, “bugün ne yiyecek?” sorusu da var. Eğitimin masrafı arttı, okul ücretleri cep yakıyor; öğretmenler fedakâr ama veliler artık çözüm arıyor.Mehmet Usta, 55 yaşında, marangoz:
“Eskiden iş vardı, çivi çakardık, şimdi kader çakıyoruz. Günde iki sipariş gelirse şükür ediyoruz. Ama faturalar hiç eksik olmuyor.”
Kepenkleri kaldırıyor ama yüzündeki çizgiler hayatın yükünü anlatıyor.Ayşe Teyze, 68 yaşında, emekli:
“Zam geldi, ama erzak fiyatları uçtu. Evde üç öğün var ama param yetmiyor. Komşular kapı çalıyor, derdini anlatacak kimse yok.”
Gözlerinde hem yorgunluk hem direnç var; yaşını hissettirmiyor ama hayat ağır.Gençler, 23-30 yaş arası:
Diploması ellerinde, iş bulamayanlar kahvede toplanmış.
“Bizim nesil işsiz, kira çok, kredi var, gelecek belirsiz” diyorlar.
İçlerinde öfke, ama çıkış yolu yok; sessizce cep telefonlarına bakıyorlar, belki de bir umut mesajı bekliyorlar.Kadınlar, ev kadını ve çalışan:
“Bir kilo un bile iki katına çıktı. Çocuk okul masrafı, ev kirası, kredi ödemeleri… Sorunlarımızı anlatacak kimse yok.”
Evde, işte, sokakta… Hayatın yükü omuzlarında.Her kapıyı çalın… Suratıma şamar gibi çarpan gerçek: Herkes dertli, herkes bezmiş.
Siyasetçi kürsüde gülüyor, gazeteci “tarafsızız” diyor, ama halk hâlâ çaresiz.Mikro hikâyeler sokaktan:
- * Bakkal Hasan: “Günlük üç müşteri, üç faturayı ödemeye yetmiyor. Ama kepenkleri açıyoruz, çünkü bir umut var hâlâ.”
- * Kırtasiyeci Elif: “Öğrenciler defter alamıyor, veliler ise öğretmenlerin fedakârlığını ödeyemiyor. Zam üstüne zam…”
- * Parkta oturan Mehmet Dede: “Torunlarıma bakarken düşünüyorum, biz bu kadar fedakârlığı hak ettik mi?”
Eğitimden zamma, sağlık hizmetinden emeklilik maaşına, işten geçime…
Halkın gündemi tek kelimeyle özetlenebilir: acı, ızdırap, dert.
Ama bu toplum hâlâ dimdik, hâlâ nefes alıyor.Son söz:
Sessizliğin içinde çığlık var.
Kalem tutan bir el bir gün mutlaka o çığlığı duyacak.
7’den 77’ye herkes şikayetçi ama hâlâ yaşamaya devam ediyor; çünkü umudun tek sermaye olduğunu biliyor…Sağlıklı kalın…