Atatürk’ten sonra bu ülke, yavaş yavaş dinlememeyi öğrendi.
Birbirimizi anlamadık, anlamaya da çalışmadık.
Ama anlıyormuş gibi yaptık — çünkü kolaydı!
Gerçekle yüzleşmek zor, yalanla yaşamak rahattı. Bir zamanlar söz namustu;
şimdi sözü eğip bükmek “siyaset” oldu.
Yalan, artık utancın değil, çıkarın kılıfı haline geldi.
Ve biz buna alıştık…
En kötüsü de bu alışkanlıktır. Hatırlıyorum; 1957’de Bafra Cumhuriyet Meydanı’nda
CKMP Genel Başkanı Osman Bölükbaşı konuşurdu.
Meydan dolup taşardı, yer bulunmazdı.
Ama sandığa gelince, o kalabalık buhar olurdu.
O zaman anladım:
Biz gerçeği alkışlıyoruz, ama yalana oy veriyoruz. Bugün de aynı.
Söz çok, icraat yok.
Yürek yok, yüz var.
Yalan, artık utanmaz bir yüz ifadesi oldu.
Ve en acısı — millet bunu kanıksadı. Biz Atatürk’ü çok seviyoruz diyoruz ya…
O’nu gerçekten sevseydik,
yalana değil, hakikate oy verirdik.Biz konuşmayı severiz, ama doğruluğa oy vermeyiz. Şimdi de hâlâ aynı tabloyu yaşıyoruz.
Birbirimizi dinlemiyoruz,
dinlemediğimiz için anlamıyoruz,
anlamadığımız için de yalanı sığınak yapıyoruz. Atatürk, “Türk milleti zekidir, çalışkandır” dediğinde,
belki de en çok dürüstlüğümüze inanmıştı.
Ama biz o inancı zedeledik.
Yalanı konuşmalarımıza,
riyakârlığı gündelik hayatımıza kattık. Evet dostum…
Atatürk’ten sonra biz değiştik.
Ama hâlâ bir umut var:
O’nun bıraktığı doğruluk ışığını yeniden yakabiliriz.
Yeter ki bir kez olsun susup, birbirimizi gerçekten dinleyelim.“Yalanın karanlığında değil, Atatürk’ün aydınlığında kalalım.” Sağlıklı kalın…
Birbirimizi anlamadık, anlamaya da çalışmadık.
Ama anlıyormuş gibi yaptık — çünkü kolaydı!
Gerçekle yüzleşmek zor, yalanla yaşamak rahattı. Bir zamanlar söz namustu;
şimdi sözü eğip bükmek “siyaset” oldu.
Yalan, artık utancın değil, çıkarın kılıfı haline geldi.
Ve biz buna alıştık…
En kötüsü de bu alışkanlıktır. Hatırlıyorum; 1957’de Bafra Cumhuriyet Meydanı’nda
CKMP Genel Başkanı Osman Bölükbaşı konuşurdu.
Meydan dolup taşardı, yer bulunmazdı.
Ama sandığa gelince, o kalabalık buhar olurdu.
O zaman anladım:
Biz gerçeği alkışlıyoruz, ama yalana oy veriyoruz. Bugün de aynı.
Söz çok, icraat yok.
Yürek yok, yüz var.
Yalan, artık utanmaz bir yüz ifadesi oldu.
Ve en acısı — millet bunu kanıksadı. Biz Atatürk’ü çok seviyoruz diyoruz ya…
O’nu gerçekten sevseydik,
yalana değil, hakikate oy verirdik.Biz konuşmayı severiz, ama doğruluğa oy vermeyiz. Şimdi de hâlâ aynı tabloyu yaşıyoruz.
Birbirimizi dinlemiyoruz,
dinlemediğimiz için anlamıyoruz,
anlamadığımız için de yalanı sığınak yapıyoruz. Atatürk, “Türk milleti zekidir, çalışkandır” dediğinde,
belki de en çok dürüstlüğümüze inanmıştı.
Ama biz o inancı zedeledik.
Yalanı konuşmalarımıza,
riyakârlığı gündelik hayatımıza kattık. Evet dostum…
Atatürk’ten sonra biz değiştik.
Ama hâlâ bir umut var:
O’nun bıraktığı doğruluk ışığını yeniden yakabiliriz.
Yeter ki bir kez olsun susup, birbirimizi gerçekten dinleyelim.“Yalanın karanlığında değil, Atatürk’ün aydınlığında kalalım.” Sağlıklı kalın…








