Zeytinin Son Sözü: Yaşam mı, Beton mu?
Bir zamanlar Girit'in saray duvarlarında resmedilen, Homeros'un dizelerinde ölümsüz diye anılan, Atina'da kesilmesi en büyük suç sayılan zeytin ağacı…
Bugün bizim köylerimizde kepçelerin önünde ölüm kalım mücadelesi veriyor.
Cumhuriyet, 1939’da ona kanun yazdı:
3573 sayılı Zeytincilik Kanunu.
“Bir zeytin ağacının üç kilometre çevresine toz çıkaracak tesis kurulamaz” dedi.
Ama yıllar geçti, çıkarcılar devreye girdi. Torba yasalar, istisnalar, delikler…
Bugün kanun hâlâ kâğıtta var, ama ruhu rüzgârda uçup gitmiş gibi.
Zeytini Savunanlar
Devletin unuttuğu yasayı, bugün köylü kadınlar bedenleriyle yazıyor.
Bir kadın ağacın gövdesine sarıldığında aslında kendi geleceğine sarılıyor.
O çığlık, sadece bir ağacın değil; bir kültürün, bir tarihin, bir geleceğin çığlığıdır:
“Zeytinime dokunma, geleceğime dokunma!”
Basının Sessizliği
Ne yazık ki bu topraklarda basın, bu en kadim ağacın sessiz çığlığına kulak vermiyor.
Koca manşetler atılacak yerde köşe bucak susuluyor.
Oysa bir ülkenin gerçek gazeteciliği, köylünün gözyaşında, toprağın çığlığında sınanır.
Son Nokta
Bugün karar anıdır:
Ya “ölmez ağaç”la birlikte yaşayacağız, ya da betonun içinde köksüz kalacağız.
Unutmayalım kankim:
Kanunlar uçup gidebilir, gazeteler susabilir, siyaset unutturabilir.
Ama zeytin kökü unutmaz.
Toprağın altından hep yeniden çıkar, göğe doğru yürür.
Ve insanlığa her defasında aynı soruyu sorar:
“Yaşamı mı seçeceksin, ölümü mü?”
Sağlıklı kalın…