Zeytin Kanunu Rüzgârda Uçtu! Bir Ağaç, Bir Yasa ve Sessizliğin Çığlığı
Bir zamanlar bu topraklarda, bir kanun vardı. Adı: 3573 sayılı Zeytincilik Kanunu. Yıl 1939… Cumhuriyet'in gençliği, toprağıyla, ağacıyla, köylüsüyle güçlü bir gelecek kurmaya çalışıyor. Ve devlet, zeytini öylesine kutsal görüyor ki, ona özel bir kanun çıkarıyor.
Kanunda aynen şöyle yazıyor:
“Bir zeytin ağacının üç kilometre çevresinde toz ve duman çıkaracak tesis kurulamaz.”
Üç kilometre!
Bugün kulağa masal gibi geliyor değil mi? Oysa bu madde, bir ağacın dalına konan kuşu, yaprağının yeşilini, köylünün rızkını korumak için yazılmıştı.
Kanun Var, Ama Rüzgârda Uçmuş
Aradan yıllar geçti. Ülke büyüdü, şehirler genişledi, sanayi bacaları çoğaldı. Ne yazık ki o kanunun ruhu birer birer tırtıklandı. Torba yasalarla, yönetmeliklerle, “istisna”larla… Bir baktık ki artık üç kilometre değil, üç adım öteye fabrika kurulabiliyor.
Kâğıt üzerinde hâlâ var ama fiiliyatta “rüzgârda uçmuş” gibi.
Hani birisi çıkar da kanunun sayfalarını açsa, belki sararmış yaprakların arasından düşüp gidecek.
Basının Sessizliği
İşte asıl dokunaklı olan da burası:
Bu ülkede “Zeytin Kanunu var ama işletilmiyor” diye gür sesle soran bir yayın organı göremiyoruz. Televizyonlarda yok, büyük gazetelerde yok, köşe yazılarında yok.
Halbuki bu kanun dünyada eşi benzeri olmayan bir yasa.
Bir ağaca “ölmez ağaç” denmiş, üzerine kanun yazılmış ama bugün ne ağacın hatırı var ne de kanunun.
Basın dediğin, halkın gözü kulağıdır.
Ama nedense bu meselede gözler kör, kulaklar sağır.
Belki reklam pastası kesilir diye, belki iktidar rahatsız olur diye, belki de sadece umursamazlıktan…
Zeytinin Sesi, Kadının Çığlığı
Bugün zeytinlikleri korumak için yine köylü kadınlar sahada. Ağacın gövdesine sarılan o eller, aslında kanunun unutturulmuş ruhunu yeniden yazıyor. Devletin yazdığı yasayı köylü kadın kendi bedeniyle savunuyor.
Kepçenin önünde duran kadın, aslında şunu söylüyor:
“Benim için kanun, kitapta değil; bu ağacın gövdesinde.”
İğne Ucu Kadar Gerçek
Ne acıdır ki, bu ülkede kanun var ama uygulanmıyor.
Gazeteler var ama yazmıyor.
Yetkililer var ama görmüyor.
Belki de haklılar kankim…
Rüzgâr sert eserse, kanun yaprağı gibi savrulur gider.
Ama unutulmasın:
Zeytinin kökü, rüzgârdan daha güçlüdür.
Ve bir gün mutlaka o kök, betonu çatlatır, kepçeyi durdurur.
Son Söz
Bu topraklarda kanunların kâğıttan ibaret olmadığını hatırlatacak olan, işte o köylü kadınların direncidir. Çünkü onlar sadece zeytini değil, geleceğimizi de koruyor.
Ve biz gazeteciler…
Eğer kalemimizi oynatmıyorsak, en büyük suçu işleyen de biziz.
O yüzden bir kere daha yazıyorum:
“Zeytinime dokunma, geleceğime dokunma!”
Sağlıklı kalın…